Suyun Mucizesi
Botsvana’nın dillere destan Okavango Deltası’nda, suaygırları ve timsahlarla dolu sularda mokoroyla -abanoz kütüklerinden elle oyulan ilkel kano- süzülürken kızgın Afrika güneşinin tadını çıkarıyorum. Önümde uzanan uçsuz bucaksız sulak alanın birkaç ay önce dünyanın en büyük çöllerinden biri olduğuna inanmak zor. Dürüst olmam gerekirse, dört-beş yıl öncesine kadar Kalahari Çölü’nün her yıl sular altında kaldığını bilmiyordum. Öğrendiğim andan itibaren üzerine sayısız makale okuduğum ve belgesel izlediğim bu muazzam doğa olayına yakından şahit olmanın heyecanıyla, tam arkamda ayakta dikilmiş aheste aheste kürek çekmekte olan rehberim Marks’a sesleniyorum.
“Komşu Angola’nın dağlarından eriyen suların basmasıyla mı oluşuyor bu alan gerçekten?”
“Evet” diyor gülerek. “Düşün. Mucizevi bir şekilde bir anda çölü su basıyor ve ortaya dünyanın denize dökülmeyen en büyük iç deltası çıkıyor.”
Su, Afrika’da hayat demek. Hele de çölün ortasında böylesi büyük bir sulak alanın oluşması, doğanın belki de hiç olmadığı kadar coşması anlamına geliyor. Filler ve bufalolar bu bölgeye akın ediyor. Arkalarından aslanlar da… Ama su aslanları yavaşlattığı için zarif antilop türleri tehlikeden bir parça olsun arınıyor. Görece zayıf nehirlerle beslenen Kenya, Tanzanya ya da Güney Afrika’da fillerin, zebraların, aslanların suyun içinde yürümesini, koşmasını, hatta yüzmesini izlemek pek mümkün değil. Ama Okavango Deltası buna imkan tanıyor. Ayrıca sulak alanlarda yaşayan leçve gibi anntilop türleri bu bölgede varlık gösteriyor. Okavango bir yaşam alanı olarak öyle değerli ki, geçtiğimiz temmuz UNESCO tarafından 1000’inci Dünya Mirası ilan edilerek korumaya alındı. Bu hazinenin kıymetini bilen Botsvana ise safari turizminde her geçen gün iddiasını artırıyor. Elmas madenlerinden sonra en büyük değerinin turizm olduğunu anlayan ülke yönetimi, doğal kaynaklarının korunmasına büyük önem veriyor. Bu yüzden peş peşe açılan beş yıldızlı kampların en belirgin özelliği, ekoturizmin Afrika kıtasındaki en önemli temsilcileri olmaları.
Botsvana’da sınırlı konaklama kapasitesi ve yüksek oda fiyatlarıyla az sayıda turist ağırlayarak doğaya sahip çıkan bu safari kamplarının çoğu, bölgenin lider turizm şirketlerinden Wilderness Safaris imzasını taşıyor. 30 yıldır Doğu ve Güney Afrika’daki sekiz ülkede hizmet veren şirketin portfolyosunda, klasik ve premium olarak sınıflandırılan 50 safari kampı yer alıyor.
“Çevrecilik, inançlarımızın temelini oluşturuyor” diyor Wilderness Safaris Pazarlama Direktörü Clara del Castello. “İşimizi çok ciddiye alıyoruz ve attığımız her adımda Afrika’nın korunmasına katkıda bulunmayı hedefliyoruz.”
Wilderness Safaris’in bu yaklaşımını en iyi sergileyen kamplarından biri, Okavango Deltası’ndaki Abu Camp. Adını bakımını üstlendiği fil sürüsünden alan kamp, 180 bin hektarlık bir alana yayılıyor. Erişkin ve yavru olmak üzere 10 bireyden oluşan Abu fil sürüsü kampın safariciler tarafından tercih edilmesinin başlıca nedenleri arasında. Burada fillere dokunuyor, onları besliyor, sırtlarına binip yürüyüş yapabiliyorsunuz. Fillerin oldukça duygusal olan iç dünyalarına girmenizi sağlayan bu etkileşim unutulmaz bir Afrika deneyimi sunuyor. “İçinizdeki fili keşfediyorsunuz” diyor kamp yetkilileri. Peki, bu ne işe yarıyor? Bu değerli canlıları yakından tanımak onların korunması için gerekli bilincin oluşmasına ön ayak oluyor. Doğu ve Güney Afrika’da son yıllarda yaşanan fil katliamına dikkat çekmek, aktivitenin temel felsefesi. Neyse ki Botsvana’da kaçak avlanma problemi yok. Hatta fil popülasyonu her yıl giderek artıyor. Bu güzel gelişme, 20 yıldır fillerin korunmasına yönelik çalışmalar yapan ve konuyla ilgili Afrika’daki bazı çevreci organizasyonlara destek olan Abu Camp için gurur kaynağı.
Okavango’da doğanın korunması için çalışan bir başka adres, Jao Camp. “Su” anlamına gelen adına yaraşır bir şekilde, suyun korunması için ciddi bir altyap yönetiyor. Doğal malzemelerle tasarlanmış 10 lüks bungalovdan oluşan kamp, enerji tasarrufunu ilke edinmiş. Her şeyden önce tüm aydınlatma güneş enerjisiyle sağlanıyor. Sıcak su güneş enerjisiyle, içme suyu delta suyunun damıtılmasıyla elde ediliyor. Atık sular ise özel bir sistemle temizlendikten sonra doğaya bırakılıyor. Tüm bunlar Jao Camp’te konaklayan misafirlere bir yandan doğal hayatın tadını çıkarırken diğer yandan onu koruyor olmanın huzurunu yaşatıyor.
Botsvana sadece Okavango’dan ibaret değil. Kalahari, Linyanti ve Chobe Milli Parkı, 582 bin kilometrekarelik ülkenin diğer önemli doğal rezervleri. Okavango Deltası’nın güneyinde uzanan ve dünyanın en geniş kesintisiz kum alanı olarak bilinen Kalahari Çölü, suya hasret bir vaha. Ama bu kurak topraklar ender görülen siyah yeleli aslanları ve belgesellere konu olan sevimli kuyruksürenleriyle her yıl yüzbinlerce turist çekiyor. Sonradan Chobe Nehri olarak adlandırılan Linyanti ise bir zamanlar Danimarka krallarının av bölgesiymiş. Bu yüzden Linyanti rezervinin en lüks kamplarından biri olan Kings Pool Camp bu ismi, yani Kral’ın Havuzu ismini almış. Kamptaki 10 suit villada bir sonsuzluk havuzunun yanı sıra, ortak kullanıma açık bir yüzme havuzu da yer alıyor. Nehir kenarına kurulu kampı filler sık sık ziyaret ediyor. Çünkü Linyanti ve komşu Chobe Milli Parkı, Afrika’da fillerin en çok yaşadığı yerlerin başında geliyor. Bölge ayrıca kuş gözlemi ve Afrika yaban köpeği gibi nesli tehlike altındaki yırtıcıları görmek için ideal.
Botsvana, pek çok açıdan Afrika’da bir başarı öyküsü. Gerek sosyal gerek siyasi sayısız sorunla boğuşan bir kıtada stabil bir ortam sağlamak ve lüks turizm yapmak kolay iş değil. Bunda ülkenin birincil gelir kaynağı olan elmas madenciliğinin payı fazla. Botsvana 1966’da bağımsızlığı ilan ettikten birkaç yıl sonra keşfedildi bu madenler. Böylece ülke doğal kaynaklarına kendi sahip çıkabildi, buradan edindiği gelirle sağlık sistemi kurabildi, yollar, okullar yapabildi. Ancak şu an madenlerde sadece 30 yıllık rezerv kalmış görünüyor. Bu yüzden Botsvana ekonomisini çeşitlendirmeye çalışıyor. Ülkenin yüzde 40’ı milli parklara ve doğa rezervlerine ayrılmış durumda. Hayvan nesillerini kurtarma çalışmalarına her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Botsvana hükümetinin Wilderness Safaris ile yaptığı bir çalışma sonucunda, ülkede nesli yok olan gergedanlar doğaya geri kazandırıldı. Ekoturizm bu hızla gelişmeye devam ederse çok yakında ülkenin bir numaralı gelir kaynağı haline gelebilir. Hayvanların güvende olduğunu bilmek ise tüm dünya için sevinç kaynağı olacaktır.
Wilderness Safaris www.wilderness-safaris.com; www.wilderness-air.com
NASIL GİDİLİR?
Kıtanın güneyinde yer alan Botsvana’ya en kolay ulaşım, komşu Güney Afrika’dan sağlanıyor. THY’nin tarifeli direkt uçuşu ile Güney Afrika’nın başkenti Johannesburg’a uçuyorsunuz. Oradan Air Botswana ya da South African Airlines’ın yaklaşık 2 saat süren direkt uçuşlarıyla Botsvana’nın küçük şehirlerinden Maun’a ulaşıyorsunuz. Maun’dan hemen hemen tüm safari kamplarının özel hafif uçakları sizi karşılayıp kalacağınız yere ulaştırıyor.
Türk Havayolları thy.com.tr