CAPE TOWN REHBERİ

Dünyanın en güzel şehirlerinden biri kabul edilen Cape Town, son derece keyifli dört-beş gün geçirebileceğiniz sıcacık bir destinasyon. Güney Afrika’nın büyülü başkentinde sanat yükselen bir konu. Her geçen gün modern bir sanat galerisinin açılması boşuna değil. Ayrıca yeme-içme İtalya gibi bu konuda markalaşmış ülkelerdeki kadar iyi. Üstelik gerçekten Avrupa’ya kısayla çok ucuz. Yılda birkaç kez kendimi kollarına bıraktığım bu küçük okyanus şehrinde Avrupa ya da Amerika şehirlerinden çok daha fazlasını bulabileceğinizi garanti edebilirim. Artık neredeyse bir “Capetonian” olarak, mutlaka uğramanız gereken önemli adresleri sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarım.

Ellerman House

Bana göre dünyanın en iyi otellerinden biri. Şehir merkezine 15 dakika mesafede, okyanus manzaralı bir tepede, sadece 11 oda, iki suit ve her biri üç yatak odalı iki villadan ibaret bir lüks butik otel Ellerman House. Afrika sanatına ait en değerli eserler bu otelde sergileniyor. Çünkü otelin sahibi saygın işadamı Paul Harris, dünyanın en büyük Afrika sanatı koleksiyonlarından birinin sahibi. Kendi içerisinde çok kapsamlı bir çağdaş sanat galerisi bulunan Ellerman House’da yakın dönemde çok şık bir de butik hizmete girdi. Otel, dışarıdan konuklara kapalı. Bu yüzden burada konaklamanın en iyi tarafı, bini aşkın parçadan oluşan muhteşem sanat koleksiyonunu inceleyebilmek ve özel bir küratör eşliğinde şehrin farklı noktalarına düzenlenen sanat gezilerine katılabilmek.

Delair Graff

Delair Graff

Delaire Graff Estate

Cape Town’a gidip de görmeden dönülmeyecek yerlerden biri, üzüm bağlarıyla tüm dünyada tanınan Cape Winelands bölgesi. Sayısız bağ ve otelin yer aldığı, tarihi kasabalarıyla Afrika kültürünü daha yakından tanımanızı sağlayan bölgenin bana göre en harika adresi Delaire Graff Estate. Dünyaca ünlü mücevher markası Graff’ın sahibi Laurence Graff tarafından açılan şarap evinde hem Graff şaraplarını tadıyor, hem de butik villalarında konaklayabiliyorsunuz. Konutun dört bir yanında, Laurence Graff’ın sahibi olduğu eşsiz sanat koleksiyonu sergileniyor. Sadece dört villadan oluşan Delaire Graff Estate’in bulunduğu Stellenbosch Vadisi manzaralarından restoranları da kendilerine düşen payı alıyor. Uzakdoğu mutfağının ilginç tatlarından oluşan mönüsüyle Indochine, şehirden bir saat uzaklıktaki Delaire Graff Estate’e gelmek için en iyi sebeplerden biri.

Babylonstoren - Manor House

Babylonstoren

Tarihi 1692’lere uzanan Babylonstoren, şehrin en eski ve en güzel Hollanda çiftliklerinden biri -Cape Town’ın Fransız ve Hollandalılar tarafından kurulduğunu hatırlatmalıyım. 3,5 hektara yayılan muazzam bahçesi 15 farklı bölümden ve bu bölümlerde yer alan, çoğu neredeyse endemik ağaçlardan, bitkilerden, sebze ve meyve bahçelerinden oluşuyor. Çiftlik öyle görkemli bir doğaya sahip ki, her sabah bahçıvan eşliğinde yaklaşık 1,5 saat süren bir yürüyüşle bahçeler misafirlere tanıtılıyor. Kaz sürülerinin, tavukların ve horozların gün boyu ortalıkta dolaştığı çiftlikte konaklayanlar isterlerse bisiklete binebiliyor, dağlarda trekking yapabiliyor, şarap ve yemek tadımlarına katılabiliyor, ödüllü Babel restoranın tadını çıkarabiliyor. Babylonstoren’da bir gece konaklayamıyorsunuz; en az iki gecelik rezervasyon yaptırmanız şart.

Bree Street

Şehrin şu anda en popüler caddesi. Her geçen gün yeni bir restoran, kafe, mağaza ya da sanat galerisi açılıyor Bree Street’te. Gençleri fazlasıyla görebileceğiniz cadde boyunca karşınıza yeni adresler çıkıyor. Bu yüzden yolunuz Cape Town’a düşerse bu caddeye en az yarım gününüzü ayırın. Benim favori uğrak yerlerimi soracak olursanız: Chef’s Warehouse and Canteen, öğle yemekleri için harika bir seçim. Tapaslarıyla ünlü restoranın şefi Liam Tomlin yemek kitaplarıyla sektörde çok konuşulan şefler arasında yer alıyor. Missibaba, Afrika işi çanta tasarımlarıyla ünlü. Kirsten Goss, el yapımı takı tasarımlarıyla gençlerin gözdesi. Her ayın ilk perşembesi tüm galeriler, mağazalar ve restoranlar gece geç saatlere kadar açık kalarak halka ve turistlere adeta bir festival yaşatıyor.

Shortmarket Club - interior (HR) 2 

Luke Dale-Roberts Mabedleri

Luke Dale-Roberts, Güney Afrika’nın en iyi şefi. İnovatif yaklaşımıyla dünya çapında üne sahip Dale-Roberts’ın Cape Town’da üç restoranı bulunuyor. Bunların ilki olan The Pot Luck Club’ı iki yıl önce The Test Kitchen izledi. Geçtiğimiz temmuz ise koleksiyona The Shortmarket Club eklendi. Dünya mutfaklarına Afrika lezzetlerinin eklendiği füzyon mutfağı diyebiliriz şefin yaratımları için. Ancak hemen belirtelim. Tüm bu restoranlara aylar öncesinden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Bazen altı ay önce bile yer bulmak mümkün olmuyor. Ayrıca hiçbiri pazar günleri hizmet vermiyor. Küçük bir ipucu: Son dakika öğleden sonra şansınızı deneyin. Bazen iptaller olduğunda yer açılabiliyor!

The Silo ve Zeitz MOCAA

Afrika kıtası, en büyük ve en görkemli çağdaş sanat müzesine kavuşmak için gün sayıyor. Eylül 2017’de açılacak olan Zeitz Museum of Contemporary Art Africa (Zeitz MOCAA), Puma’nın eski CEO’su, tanınmış işadamı ve çevreci Jochen Zeitz’ın yıllardır oluşturduğu çağdaş Afrika sanatı koleksiyonunu halka açacağı mabed. Müze, 9500 metrekarelik bir alana yayılacak ve sadece kıtanın değil, dünyanın en önemli sanat merkezlerinden biri olacak. Şehrin can damarı kabul edilen Victoria & Alfred limanında yapılmakta olan modern binanın bazı katlarında ise Cape Town’ın en iyi otellerinden biri olmaya aday The Silo yer alıyor. 1 Mart 2017’de açılacak olan otelin 28 odasından biri Penthouse Suite olarak hizmet verecek ve her oda farklı bir stilde dekore edilecek.

 

Magazine made for you.

Featured:

No posts were found for provided query parameters.

Elsewhere: