GORİLLERİ GÖRMEK İÇİN BELKİ DE SON ŞANS
Önümüzden yürüyen rehberler ellerindeki palalarla bambu ağaçlarını keserek bize yol açıyor. Nesli kritik derecede tehlike altındaki dağ gorillerini görmek için Ruanda ormanlarının mevsim yağışlarıyla bataklığa dönmüş topraklarında kan ter içinde ilerliyoruz. Yola çıkmadan önce aldığımız brifingde en fazla bir-iki saatlik yürüyüş sonrasında gorillere ulaşacağımız söylenmişti. Oysa yola çıkalı dört saat olmasına rağmen, volkanik Virunga Dağları’nın eteklerinden başladığımız tırmanış hala devam ediyor. Bitkin, ama heyecanlıyız. Dünyada sadece Orta Afrika’da yaşayan ve 880 birey kalan dağ gorilleriyle karşı karşıya gelecek olmanın düşüncesi bile bu son derece meşakkatli yürüyüşü katlanır kılıyor. Sürünerek de olsa, ilerlemeye devam ediyor, asla pes etmiyoruz.
“Sanırım bütün gün oturarak çalışanlardansın” diyor, muhtemelen son derece gülünç bulduğu halime bakan rehberimiz Jack. “Dayan şehir kızı. Az kaldı. Köşeyi dönünce seni bir sürpriz bekliyor.”
Yeşilin bin bir tonuyla bezeli bambu ormanında bir karaltı fark edince başardığımızı anlıyoruz. İşte oradalar! Önce bebeğini emziren bir anne ve iki yavru gorille karşılaşıyoruz. Ardından 44 yaşında, yani neredeyse hayatının son deminde olduğunu öğrendiğimiz Ghonda adlı –yerel dilde ‘göğsünü yumruklayan’ anlamına geliyor– devasa gümüş sırtlı çıkıyor karşımıza. Kapkara gözleriyle birkaç bakış fırlattıktan sonra, hiç istiflerini bozmadan çalıların arasında yuvarlanmaya devam ediyorlar. Benim gibi bir doğa tutkunu için müthiş büyülü bir an bu. Ne yapacağımı şaşırıyorum. Efsane dağ gorillerine sadece birkaç metre mesafedeyim, ama aklımda bir tek, geldiğim yolu nasıl geri döneceğim düşüncesi var! Her güzel şeyin bir zorluğu olduğunu düşünerek kendimi toparlıyor ve herkesin yaptığı gibi fotoğraf çekmeye başlıyorum. Sadece bir saat sürecek bu çok özel buluşmanın tek bir anını bile kaçırmamam gerektiğinin farkındayım. Hollywood filmlerine konu olan -Sigourney Weaver’ın başrol oynadığı Gorillas in the Mist ve ve Anthony Hopkins’li Instinct- dağ gorillerini görmek için belki de bu son şansım. Bundan 10 yıl sonra yeryüzünde olacaklar mı, bilmiyorum.
Geçtiğimiz mart İsviçre’de katıldığım Luxury Travel Connection Forum’da yılın trendi olarak açıklanan “Last Chance To See It” konseptini çok iyi yansıttığını düşündüğüm bu seyahat, ProntoPlus tarafından düzenlendi. İtalya turlarıyla adını duyuran Pronto’nun bu yeni bölümü, daha lüks ve sıra dışı seyahatlere imza atmak üzere kuruldu. Ruanda’da Goril Safari, markanın ilk ürünlerinden. Ben de bu çok yeni ve farklı programın tanıtımına katılan katılan ilk kişilerden biriyim. Gerçekten şanslıyım. Dağ gorilleri (Gorilla beringei beringei), dünyada sadece üç ülkede, Orta Afrika’daki Ruanda, Uganda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde varlık gösteriyor. Kongo, siyasi olarak şu aralar epeyce karışık olduğundan, safari için pek tercih edilmiyor. Uganda’da gorilleri görme olasılığı oldukça düşük. Ruanda’da ise birkaç saatlik bir yürüyüş sonrası gorillerle karşılaşma olasılığı yüzde 90. Bu açıdan bakıldığında, Ruanda, goril safari yapmak için en doğru adres. Bu eşsiz deneyime imkan tanıyan habitatın adı ise Volcanoes National Park. Ülkenin kuzey batısında yer alıyor. Demokratik Kongo Cumuriyeti’ndeki Virunga National Park ve Uganda’daki Mgahinga National Park ile sınır oluşturan park, tıpkı komşuları gibi bambu ve yağmur ormanlarıyla bezeli. Dağ gorilleri için besin açısından muhteşem bir habitat burası. Ama yıllar süren iç savaşlar, yasa dışı avlanma ve yaşam alanı kaybı, bir zamanlar sayıları binlerle anılan dağ gorillerini yok olmaya mahkum etti. Bugün kurtarma çalışmaları tüm hızıyla devam etse de, eski nüfusu yakalamak zor. Birkaç yıl önce 700’lerde seyreden goril sayısı bu yıl ancak 880’e ulaştı. Tabii bu bile bölge için umut verici bir gelişme. Çünkü Ruanda’nın en büyük gelirlerinden biri olan turizmin temelini, goril safari oluşturuyor. Ülkede sadece 17 goril ailesi yaşıyor. Her gün her biri sekizer turistten oluşan sadece 10 grup bu 17 aileden 10’unu ziyaret edebiliyor. Hesapladığınızda, yılda sadece 28.800 kişi Ruanda’da dağ gorillerini görme şansını yakalayabiliyor. Bizler bu 28.800 kişi arasına girmeyi başardık. Bu eşsiz primatların dünyasına bir saatliğine misafir olduk, Sabyinyo ailesini ziyaret ettik ve bıraktığımız gelirin –saati kişi başı 750 dolar– bir kısmının, dağ gorillerinin neslinin korunması için harcanacak olmasının verdiği mutlulukla oradan ayrıldık.
Bu yıl dünyanın ziyaret edilesi 100 destinasyonu sıralamasında dördüncü sırada yer alan Ruanda, yaralı bir ülke. 1994 yılında nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan iki kabilesi arasında yaşanan mefhum katliam hala hafızalarda. Tarihe Ruanda Soykırımı olarak geçen olay, 1994’ün nisan ayından temmuz ayına kadar, yalnızca yüz gün içinde yaklaşık bir milyon Tutsi’nin Hutular tarafından öldürülmesiyle yaşandı. Katliam, Tutsi destekli isyancı Ruanda Vatansever Cephesi lideri Paul Kegame’ye bağlı güçler tarafından, Hutu ağırlıklı hükümetin düşürülmesiyle son buldu. Hollywood yapımı “Otel Ruanda” filmiyle tüm dünyanın gözleri önüne serilen katliamın bıraktığı acılar bugün hala tazeliğini koruyor. Şanslıyım demiştim, gerçekten öyleyim. Zira Ruanda’da geçirdiğimiz birkaç gün, soykırımın anma haftasına denk geldi. Her yerde bayraklar yarıya inmiş, işyerleri kapanmıştı. Neredeyse baştan aşağı dolaştığımız ülkenin her adımında, halk alanlarda toplanıp soykırımı anıyor, acılarını konuşuyor, paylaşıyor ve en önemlisi birbirini affediyordu. Hoşgörü, Ruandalıların kanında olsa gerek. Neredeyse bütün aileleri katledilen Tutsiler’in Hutular’ı affettiklerini, onlara en fazla üç yıl hapis cezası verdiklerini ve onları rehabilite ederek topluma kazandırmaya çalıştıklarını öğrendiğimde, tutkuyla bağlı olduğum kıtaya bir kez daha aşık oluyorum. Afrika her dem acılı, yaralı, ama her dem aydın, dingin, olgun…
Dağ gorilleri, Ruanda’nın tek hazinesi değil elbet. Bin tepeli ülke anlamını taşıyan adına yaraşır şekilde volkanik sıradağlarında trekking ve şempanzelerle yürüyüş, Lake Kivu’da yüzme keyfi ve Nyungwe Forest National Park’ta safari, sunduğu diğer güzellikler arasında. Nyungwe Forest National Park, kıtanın şempanze popülasyonunun çoğunluğununu bünyesinde barındırıyor. 200’den fazla ağaç türü ve sayısız orkide çeşidiyle rengarenk bir atmosfere sahip parkta kuş gözlemi de önemli bir aktivite. Safaride yorulduktan sonra bir deniz kasabasını andıran Kivu Gölü kenarında birkaç gün geçirmek ise gerçekten iyi bir fikir. Yol üstünde ziyaret edebileceğiniz çay tarlaları ve bira fabrikaları –Ruanda biraları kıtanın en iyileri arasında– ülkenin farklı bir yüzünü daha tanımanızı sağlıyor. Ve tabii her yerden karşınıza çıkan çocuklar… Ruanda, aile planlamasının çok zayıf olduğu bir ülke. 1.3 milyonluk nüfusunun büyük kısmını çocuklar oluşturuyor. Tüm yokluğa ve fakirliğe rağmen bir şeker karşılığında verdikleri kocaman gülümsemeleriyle gününüzü aydınlatıyorlar.
Son gecemizi başkent Kigali’de, ünlü “Otel Ruanda” filmine konu olan otelde geçiriyoruz. Bir yıl önce işletmesi Kempinski tarafından devralınan Hotel Des Mille Collines, ülke tarihinin mihenktaşlarından. Otelde acıları anımsatan pek bir şey yok. Ayrıca yakında renove edilerek bambaşka bir çehreye kavuşacak. Ama biliyoruz ki Ruanda tarifi imkansız bu acıyı sonsuza dek kalbinde taşıyacak…
THY’nin yaklaşık 6 saat süren İstanbul-Kigali direkt uçuşuyla kolayca ulaşabileceğiniz Ruanda’da goril safari, komşu Uganda’da şempanze safarisi yapmak ve Orta Afrika’nın renkli kültürünü keşfetmek isterseniz, ProntoPlus’ın temmuz ayında ilkini gerçekleştireceği Ruanda-Uganda seyahatine katılabilirsiniz.
ProntoPlus, prontotour.com, Türk Havayolları turkishairlines.com